Yapım Tarihi - 2002
Süresi - 30' Mini dizi
Formatı - Macera, Video, Renkli
Yönetmen - Abdullah OĞUZ, Cem AKYOLDAŞ, Erdoğan ENGİN, Çetin İNANÇ
Öykü - Suat YALAZ
Senaryo - Selçuk AKMAN, Arda USKAN
Yapım - ANS, D PRODUCTIONS
Yapımcı - Abdullah OĞUZ
Müzik - Cem ERMAN, Tolga KILIÇ
Oyuncular
Kaan URGANCIOĞLU .... Karaoğlan
Serdar GÖKHAN .... Baybora
Tuğba Ünsal .... Bayırgülü
Mehmet Akif Asmaz .... Kasgarlı Gürhan
Kenan BAL .... Kutulmuş
Haldun Boysan .... Cemsit
Sinemis CANDEMİR .... Ceren
Engin Inal .... Baysungur
Yılmaz Koksal .... Otmar
Nihat Nikerel .... Yargoçak
Yavuz Selekman .... Delice Bey
Evrim Solmaz .... Yeter Sultan
İpek TANRIYAR .... Ülger
Şevval SAM .... Ece Sultan
Mehmet Akif ASMAZ .... Kaşgarlı Gurhan
Özlem TEKİN .... Zenka
Tuba ÜNSAL .... Bayırgülü
Sümer TİLMAÇ .... Balaban
İştar GÖKSEVEN .... Çalık
Hasan YALNIZOĞLU .... Camoka
Haldun BOYSAN .... Hancı
9 bölüm olarak KANAL D ekranlarında yayınlanmıştır.
Bu dizi aynı zamanda kostüm ve dekor uyarlamada en iyi dönem dizisi olma
özelliğine de sahiptir.
Bu dizide 1200'lü yıllarda Orta Asya'da yaşamış ve babası Baybora ile birlikte,
haksızlığa, zulme başkaldıran; güçsüzün ve yoksulun hakkını korumak yolundaki
yiğitliği dillerden dillere dolaşan ve efsanesi günümüze dek gelen "Karaoğlan"
lakaplı Uygur Türk'ünün hayatı anlatılmıştır.
Karaoğlan, henüz kundakta bebekken annesi Ecem Sultan, Kaşgarlı Gurhan adında
zalim bir bey tarafından öldürülür. Babası Baybora'da zindana atılır.
Karaoğlan'ı Cengiz Han'a savaşçı yetiştiren Baysungar'a emanet ederler.
Baysungar tarafından çok iyi bir şekilde yetiştirilen Karaoğlan, her ikisi de
komik birer karakter olan Çalık ve Balaban ve tam bir baş belası olan sevgilisi
Bayırgülü ile birlikte annesinin intikamını almak için Kaşgarlı Gurhan'nın
peşine düşer. Fakat Kaşgarlıya ulaşmak hiç de kolay değildir. Çünkü doğaüstü
güçlere sahip olan kötülükler kraliçesi Zenka, her defasında Kaşgarlı'yı
Karaoğlan'nın elinden kurtarır. Bu yüzden de dizinin her bölümünde Karaoğlan ve
arkadaşları farklı bir serüven'e atılırlar.
Kaynak
Internet Movie Database
ANS Web Sitesi
Modern Türk çizgi
romanının başlangıcı olarak kabul edilen “Karaoğlan” geri döndü.
Suat Yalaz’ın hayat verdiği “Karaoğlan” şimdi dizi olarak milyonların
gönlünde taht kuracak.
1200’lü yıllarda Orta Asya’da yaşamış ve babası Baybora ile birlikte
haksızlığa, zulme başkaldıran, yiğitliği dilden dile dolaşan ve efsanesi
günümüze kadar gelen “Karaoğlan” lakaplı Uygur Türk’ünün hayatının
anlatıldığı dizinin çekimlerinde televizyon tarihinde ilk kez uygulanan olağanüstü
görsel efektler kullanıldı.
Serdar Gökhan, Mehmet Almaz, Özlem Tekin, Tuba Ünsal, Sümer Tilmaç gibi
birbirinden ünlü isimlerin rol aldığı dizide Karaoğlan’ı Kağan Urgancıoğlu
canlandırıyor. Çekimleri Afyon bölgesinde özel dekorlar kurularak yapılan
dizinin senaryosunu Ahmet Yurdakul yazdı, ilk bölümünün yönetmenliğini
Abdullah Oğuz yaptı. Dizinin 2. ve sonraki bölümlerinin yönetmenliğini ise
Cem Akyoldaş yaptı.
Kaynak
Milliyet Gazetesi
Türk çizgi romanının "başlangıç"ı olarak kabul edilen “Karaoğlan” 13 bölümlük bir dizi ile ekrana taşınacak.
“Atletik, deli dolu, gözü pek ve mert bir Uygur genci” olan Karaoğlan’ı kimin canlandıracağı henüz kesinlik kazanmadı. Karaoğlan’ın bütün yayın haklarını satın alan ANS Prodüksiyon tarafından gerçekleştirilecek dizinin yapımcılığını, Abdullah Oğuz üstlenecek. Suat Yalaz’ın tarihi çizgi romanından birebir uyarlanacak dizinin senaryosunu ise Ahmet Yurdakul yazacak.
Türk çizgi romanının başlangıcı olarak kabul edilen “Karaoğlan” İlk kez 1960’lı yıllarda Suat Yalaz’ın çizgileriyle tanınan "Karaoğlan" bu kez 13 bölümlük bir dizi ile ekrana taşınacak.
Çekimlerine 5 Ağustos’ta Afyon’da başlanacak olan dizide, “atletik, deli dolu,
gözü pek ve mert bir Uygur genci” olan Karaoğlan’ı kimin canlandıracağı henüz kesinlik kazanmadı. Karaoğlan’ın bütün yayın haklarını satın alan ANS Prodüksiyon tarafından gerçekleştirilecek dizinin yapımcılığını, Abdullah Oğuz üstlenecek. Suat Yalaz’ın tarihi çizgi romanının birebir ekrana uyarlanacağı dizinin senaryosunu Ahmet Yurdakul hazırlayacak.
Dizinin yönetmenliğini ise Cem Akyoldaş yapacak. İlk bölümünü yapımcı Abdullah Oğuz’un yöneteceği dizide, Karaoğlan’ın sevgilisi Bayırgülü’nü Tuba Ünsal, babası Baybora’yı Serdar Gökhan, Ceren rolünü Sinemis Candemir, büyücü rolünü Özlem Tekin, Camoka rolünü Hasan Yalnız, Balaban rolünü ise Sümer Tilmaç canlandıracak.
Filmde ayrıca Yılmaz Köksal, İpek Tanrıyar, Melahat Abbasoğlu ve Engin İnal’ın yanı sıra çok sayıda tiyatro sanatçısı rol da rol alacak. Yeni yayın döneminde Kanal D’de yayımlanacak olan dizi, Karaoğlan’ın yanı sıra, “babası kılıç ustası Baybora, karşılıklı bir dövüş esnasında tanıştığı ve dost olduğu yaşlı savaşçı Balaban, Semerkand’da hırsızlık yaparken yakaladığı ve kendisine aşık ettiği Bayırgülü” gibi karakterlerle, izleyiciyi Orta Asya steplerinde farklı bir dünyaya götürecek.
Karaoğlan, ilk olarak ressam ve yazar Abdullah Ziya Kazanoğlu’nun 1926 yılında çalıştığı derginin kapağı için çizdiği resimle dalga geçen arkadaşlarına kızarak, hazırladığı resme yazdığı hikaye girişi ve tefrikalar halindeki yazılarla ortaya çıkan “Otsukarcı ve oğlu Kaan”la başladı. Kazanoğlu’nun ilk romanı “Kızıltuğ”un çizgi romana dönüştürülmesi için seçtiği Suat Yalaz, 19 ağustos 1959 da “Cengiz Han’ın Hazineleri” adlı öyküyü Akşam gazetesinde çizmeye başladı. “Karaoğlan’ın gençlik dönemi” olarak nitelenebilecek bu dönemin ardından, Abdullah Ziya Kazanoğlu ve Suat Yalaz, 9 adet Kaan macerası hazırladı. 1963 yılının Nisan ayında “Asya Kaplanı” macerası ile ilk “Karaoğlan” dergisi, gazete bayilerinde satılmaya başlandı.
Çizimlerinde Harold Foster’ın “Prince Valiant”ından etkilenen Yalaz, Abdullah Turhan, Nezih Dündar ve zaman zamanda M. Engin Aslan ile ortaklaşa çalıştı. Eserlerinde kullandığı dile büyük özen göstererek maceraların geçtiği zamanda konuşulan dili tercih eden Yalaz, öykülerinde cinsellik ve erotizm ile sertlik ve mizahı ustalıkla kullandı. Altısını çizeri Suat Yalaz’ın yönettiği Karaoğlan, “Karaoğlan”, “Altaylardan Gelen Yiğit”, “Baybora’nın Oğlu”, “Camoka’nın İntikamı”, “Şeyhin Kızı”, “Yeşil Ejder”, “Karaoğlan Geliyor”, “Karaoğlan’ın Kardeşi Sargan” isimleriyle beyazperdeye de aktarıldı.
Kaynak
Hürriyet, 30 Temmuz 2002
Karaoğlan'ın Ev Hali...
Sarıkız'ın Anıları
Geçenlerde Kartal Tibet’i aradım. Amacım Kanal D’deki "Karaoğlan ila ilgili görüşlerini almak. O kadife sesiyle "Diziyi çok beğenerek izliyorum" dedi. Yıllar önce çevirdiği Karaoğlan filmleriyle kıyaslamasını istediğimde de "Bunu yapması gereken seyircidir ama lütfen o günün koşulları içinde değerlendirsinler" diye de bir ricada bulundu. Bir izleyici olarak hemen belirtiyorum; Karaoğlan rolünde büyük ustadan başka bir isim düşünemiyorum. Diziyle ilişkimin nedeni, Suat Yalaz’ın çizgi romanını bu kez yakın dostlarımın az ötemde yeniden senaryo haline getiriyor olmaları. Bu durumda taraf tutup yeni çocuk için "Aa! İyi tip şekerim!" demem gerekiyor. Belki de derim, durun bakalım daha yazının başı, ilerleyen satırlarda vaziyet ne gösterecek.
Diziyi Ahmet Yurdakul, Selçuk Akman ve "eski koca statüsündeki adam" Arda, el ele verip yazıyorlar. Olay şu şekilde cereyan ediyor; bendeniz halının ortasında, hamur tahtasının başında bağdaş kurmuş puf böreği hazırlıyorum, yesinler de zihinleri açılsın diye. Onlar da çay ve kola tüketimi için mutfağa taşınıyorlar biteviye. Bu işi tepemden atlayarak yaptıklarından her seferinde kıçlarına oklava ile vuruyorum. Ellerinde puflar bir yandan atıştırıp diğer yandan fikir yarıştırıyorlar. Yok bilmem ne beyi şöyle mi yapsaymış yok böyle mi? Camoka bölümlerini Arda yazıyor, bence huyu suyu benzediği için münasiptir. Zenka’yı da bana bakıp bakıp yazıyormuş öyle diyor. Karaoğlan’ın aşna fişnelerini, genç olduğu için Selçuk kaleme alıyor. Diğer ikisi artık bu işleri unuttuklarından (yaş, kemal durumu) Selçuk’un fantezi önerilerini hayretler içinde dinliyorlar. Ayrıca tüm senaristler gibi biraz septik olduklarını düşünüyorum; ellerinde Larousse, açıp açıp Harzemşahlara filan bakıyorlar doğru mu diye.
Suat Yalaz ağabeyimin yıllar önce bütün bunları zaten didik didik ettiğini görünce de "Breh, breh" diye hayret ve takdir nidaları çıkarıyorlar. Bu arada ustadan gizli bir yerlerden ufak tefek "araklarına" da şahidim, bunu da burada ifşa edeyim. Niye ise bir de çok eğleniyorlar yazarken, özellikle de Sümer Tilmaç’ın diyaloglarında. Anladığım kadarıyla Ahmet denge unsuru, o engellemese diğer ikisi Baybora’yı yataktan hiç çıkarmayacaklar mesela... Arda uçuğu da iyice havaya girmiş, kıl çadırda yaşamayı düşlüyor. Bana da sürekli "Hay canını albızlar alsın kadın, kımızım nerede?" diye soruyor. Bilmiyor ki bir sahne sonra Zenka, Camoka’nın kafasını oklavayla ikiye ayıracak. (Laf aramızda böyle bir sahne gözünüze çarparsa dizide şaşırmayın, bilin ki gizliden o bölüm tarafımdan yazılmıştır, bir tür ihtar mahiyetinde...)
Bir ara "Yeni Karaoğlan’ı çok sevdim" diye ağız arıyorum, "Ecevit’i mi?" diye soruyorlar koro halinde. Ay ben bunları zehirlesem mi acaba? Halbuki genç oyuncu hakkında bilgi edinmeye çalışıyorum. Yeni Karaoğlanımızın Suat Yalaz’ın çizdiği tipe çok benzediğini düşünüyorum, Kartal Tibet’le kıyasladığımda da çocuk kalıyor. Bunu dile getirdiğimde yazı ordusu diyor ki: "Özellikle kanlı kavga sahnelerinden ve hard seksten uzak tutuyoruz, hem kahramanımızı hem de diziyi." Öyle bilgiç bilgiç laflar da ettirmiyorlarmış genç oyuncuya, ahkam kesme işini genellikle eski kuşak aktörlerimize yaptırıyorlarmış. Bana da sorsanız, bu Karaoğlan’ın "çok
bir kahraman" olmasına gerek yok. Şu durumda bizim evin büyük oğlu gibi bir şey zaten.
Yalnız biraz dövüşken! Megastarımız Tarkan örneğinden sonra kadınlarımız "erkek gibi erkek" motifinden vazgeçmişlerdi. Artık gözyaşlarına dokunabilecekleri, duygulu, sevecen, heyecanını belli edebilen "yeni erkek modeli" istiyorlardı ya alsınlar işte bağırlarına bassınlar bir duygu yüklü yakışıklıyı daha. Üstelik de bizzat Altay’dan geliyor; "Asmalı Konak" yerine kıl çadırı, Jeep yerine atı Yağmur’u tercih ediyor.
Laf aramızda dizi, tarihimizi gerçek renkleriyle anlatarak damağımızda yeni tatlar bırakıyor. Bu da pek hoş. Tam tarihimizi yansıtıyor derken "Biz ne başbuğlar gördük!" şeklinde tanıdık bir cümle geliyor kulağıma senaryo grubundan. Meğerse "bugünlere gönderme yapıyorlarmış". Örneğin Bayırgülü de günümüz genç kızları gibi konuşuyormuş vs. Siz şu "günümüze uyarlama" konusunu abartmaya aynen devam edin arkadaşlar. Karaoğlan bir ara Akmerkez’e takılsın mesela. Hatta Baybora’yı ikinci sıradan aday gösterin. Çayırgülü’nü de BBG’ye sokun ki sonuçta Suat Yalaz hocam hepinizi tez elden Zenka’ya havale ediversin.
Kaynak
geocities.com/yunusce/karaoglan/yakinda.htm
Sen misin Karaoğlan, Tanıyamadım!!!
Her yerde, ha bire gözümüze sokup durdular, “modern çizgi romanın başlangıcı
sayılan Karaoğlan geri döndü!”. Karaoğlan’ı severim, tabii bu
haberleri duyunca da izlemek için sabırsızlandım, gerçi Karaoğlan’ın
dizi formatında düşünülmesi, prime Time’a konacak olması Karaoğlan’dan
çok şey kaybettirecekti belli ki. Çünkü Karaoğlan ve babası Baybora her
maceranın yarısını bir kızın, bir kadının memeleri arasında geçirirler.
Karaoğlan filmlerinde belli belirsiz bir şeyler vardı ama diziden bunu
bekleyemiyoruz ne yazık ki.
Kaan isimli bir orta Asya türkünün maceralarının, devamı olarak yayınlana
gelen Karaoğlan, dönemin gazetelerinde yer alan, Suat Yalaz’a ait bir çizgi
roman, kahraman. Superman, Üç Silahşörler, Teksas gibi kahramanlara gıpta
ederek “bizim niye bir kahramanımız yok” düşüncesinden çıkışla,
Harold Foster’in Prince Vailant’ından da etkilenerek yarattığı bu
kahraman, çıktığı ilk andan itibaren halktan büyük bir ilgi görmüş. O
zamana kadar, adaleti Superman, Zorro gibi karakterler dağıtırken, şimdi
Karaoğlan isimli, Türk tarih ve folkloruyla harman olmuş, bizden biri de
adaletin savunucusu olmuş, güçsüzlerin, yardıma ihtiyacı olanların imdadına
yetişmiştir. Bu da Karaoğlan’ın sevilmesi ve büyük ilgi görmesindeki en
büyük etkenlerden biridir elbette.
Deli doludur Karaoğlan, atletik, gözü pek, yılmaz, cambaz bir Uygur
gencidir. Tüm kahramanlar gibi idealize edilmiş bir karakterdir, kötü alışkanlıklara
tavırlı, kadın düşkünü değil ama her erkek kadar kadınlara ilgilidir,
sadece “onları mutlu etmek kaygısı” taşır; yalana, dolana pek bulaşmaz.
Asya kaplanı namıyla diyar diyar dolaşacak olan Karaoğlan’ın maceralarında,
20 yaşındayken tesadüfen kavuştuğu, habire "şu kızı kim
tavlar" diye atıştıkları, kuşak çatışmalarından dolayı tartıştıkları
kılıç ustası olan babası Baybora; dövüştükten sonra dost olduğu,
ihtiyar delikanlı, savaşmak için doğmuş olan, "bir vuruşta bir deveyi
çökerten" Balaban; serinin komedi yükünü çeken, Karaoğlan gençken,
ona sahip çıksın diye yanına katılan yaver/dost/ozan Çalık;
Semerkant’da hırsızlık yaparken yakaladığı ve sonradan kendisine aşık
olan Bayırgülü gibi, her biri şahsına hayranları olan, karakterler de
maceralara renk katmaktadır.
Daha önce, biri Atıf Yılmaz yönetmenliğinde, 8 adet Karaoğlan filmi (Karaoğlan,
Altaylardan Gelen Yiğit, Baybora’nın Oğlu, Camoka’nın İntikamı, Şeyhin
Kızı, Yeşil Ejder, Karaoğlan Geliyor, Karaoğlan’ın Kardeşi Sargan),
Suat Yalaz’ın tarafından beyazperdeye aktarıldı. Her ne kadar, sinemada
izleme şansımız olmasa da, televizyonlar aracılığıyla bu filmleri görme
şansımız oldu. Şu an Türk sinemasının kültü olmuş Karaoğlan filmleri
Türk sinemasına iki de yetenek kazandırmıştı. Başvurulara gelen
body’cisinden, jönüne yüzlerce kişiye rağmen, yarattığı karaktere
benzediğini düşünerek seçtiği, o zamanlar çelimsiz, isimsiz bir genç
olan Kartal Tibet’i (gerçekten çok yerinde bir tercihti) ve oynadığı
Camoka rolünden dolayı “Karaoğlan’ın peşini bırak ulan” tepkileriyle
halk tarafından linç edilme tehlikeleri atlatmış, Türk sinemasının en
iyi, kötü karakterlerinden Danyal Topatan.
Gelelim Kanal D’nin Karaoğlan’ına. Kanal D, izleyicilere, Karaoğlan vaat
etti, yanında ilk defa kullanılan çekim teknikleri, özel efektler, aksiyon
sahneleri. Henüz ilk bölümünü izledim ama Çizgi roman’a özel bir ilgim
olmasa nasıl dayanırdım bilmiyorum.
İlk bölümün yönetmenliğini, ANS prodüksiyon’un kurucularından (ya da
sahibi, bilmiyorum), “90 60 90” ve Çarkıfelek isimli programları yönetmiş
olan Abdullah Oğuz yapmış. Devamını ise “Cem Akyoldaş” çekecekmiş.
Cem Akyoldaş da, gayet rahatsız edici olan ilk bölümdeki gibi bir tarz
deneyecekse, dizinin pek uzun soluklu olmayacağını şimdiden söyleyebilirim.
Evvela “Elimize teknoloji verdiler aman çıldıralım” dercesine 2 saniye
bir değişen, düzensiz ve enteresan perspektifler yakalamak uğruna uğraşırken
kadrajı unutan kamera açıları (ki aynı problem Kurşun Asker isimli, bundan
100 kat daha kalitesiz olan dizide de vardır) izleyiciyi bunaltıyor, hikayeden
ve aksiyondan uzaklaştırıyor. Dizinin ilk 10 dakikasında, beraber izlediğim
arkadaşların hepsi aynı şeyden şikayet ediyordu, “başımız döndü,
midemiz bulandı, bıktık, usakdık” diyorlardı. evet, o kadar bıkmışlardı
ki konuşamadılar bile "usandık" yerine "usakdık"
dediler, hep bir ağızdan şaşırdılar. haklılar. dünya sinemasında
reklamcılıktan sonra sinemaya geçmiş ve böyle bir ekol yaratmış David
Fincher, Guy Ritchie vs. gibi isimler olabilir, böyle bir tarz da vardır fakat
bu “ben de yapabilirim” adına bir referans olamaz, zira bir sinema filmi,
ya da tv dizisi denemek için çekilmez ve zaten hiç biri bu Türkiye dizileri
kadar rahatsız edici görünmemişti gözüme.
Kullanılan filtreler, yer yer hakim olan yeşil ve mavi tonlar görsel olarak
estetik durabilir, göz boyayabilir ama, eğer bu, kişilerin yüzlerinin seçilmesini
engelliyorsa, görüntü yönetmeni “filtre süper oldu be” derken, ışıkların
patladığını, hana girdikleri sahnede, gökyüzünün dekor oluşunun ayan
beyan ortadalığını fark etmiyorsa, buna başarısızlık denir.
Dizide Serdar Gökhan, eskiden de bu tür filmler çekmiş olmasının verdiği
tecrübeyle (Baybora’ya da benziyor zaten) göz boyarken, Balaban’ı canlandıran
Sümer Tilmaç’ın Sezai Aydın’a ait Barni ile Rocky3 kırması dublajı
bir o kadar kulak tırmalıyor. İzlerken, Balaban konuşmasın istedim.
Başka neler yoktu ki, orman niyetine seçilen dün dikilmiş kavakların arasındaki
avlanma sekansı; O Brother Where Art Thou’dan aşırma, ırmak kenarında kızların
şarkı türkü söyledikleri bölüm; Camoka’nın, gerçi Danyal Topatan’ın
Camoka’sının yanında lafını etmeye bile değmez, boğazını yırtarak
veya gözlerini çıldır çevirerek bir şeyler söylemeye çalışması; ha,
Özlem Tekin’i de unutmamalı, zaten Özlem Tekin’in olduğu sahneler, özellikle
mağara mekanına geçildiğinde “emret bakanım” ayarında bir tiyatroya dönüyor,
bunun yanına bir de Özlem Tekin’in rapçi ağzıyla, son derece yapay konuşması
eklenince, “amaaan, hadi bu da geçsin çabuk ol” diyerek, ister istemez
dikkatinizi dağıtıyorsunuz. "Dengesiz efekt kullanımı" suretinde
açıklayabileceğim, mesela bir kavga sahnesinde, adamın biri tekme yiyince 2
metre uzağa fırlarken, hemen bir sonraki sahnede başka bir adam balyoz bir
yumruk yiyip, sinek gibi yere yığılıyor. Pazar mekanına gelince, orasının
zaten Conan, ya da daha yeni bir örnek olarak Dungeons&Dragons gibi
fantastik çalışmalardaki “tavern” konseptinden payda aldığı gün gibi
ortada.
Artık Zeyna & Herkul benzerliklerine bir şey demeyeyim; biliyoruz ki dizi
mutlaka çocukların ilgisine de mahzar olmak amacı taşıyor. ve lakin,
diyalogların böylesine salaklara göre hazırlanmış olması da, dizinin
“ciddi” olarak algılanmasına en büyük engel oluyor.
En neticede, Karaoğlan dizisi, yekpare bir girişim, keşke benzerleri de olsa.
Fakat kendi adıma ben, öncelikle beni izlerken aşırı yorduğu için, en ufağından,
Karaoğlan’ın annesi doğum yaparken, kameranın kadının çenesiyle göğüsleri
arasında, adeta oyunda olmayan bir bölgesini çerçevelemesi gibi bir çok
“boş kadraj” barındırdığından, herhangi bir derinlik beklemek boş
belki ama düşünmeye sevk edecek hiç bir öğe barındırmadığından,
izleyicinin empati kurabileceği hiç bir karakter içermediği veya olası
karakterleri de (dublaj, sürmenaj gibi) başka nedenlerle harcadığından,
bizim çocukluk kahramanlarımızı, zamana uydurmak adına, clubber Karaoğlan,
rapçi Zenka, manken Bayırgülü, onun bunun köpeği olmuş, kendini at sanan
Camoka hallerine düşürdüğünden; oysa sevmek ve izlemek isterken, beğenmedim,
beğenemedim.
Sonraki bölümlerinin daha özenli olması, uzun süre devam etmesi dileğiyle.
Kaynak
Cyrano / 24 Eylül 2002
hafif.org/node/view/8355
Resimli Roman Sitesi
Hürriyet Gazetesi
Kanal D - Karaoğlan
Asya Kaplanı Karaoğlan'ın dönüşü muhteşem oldu
Ersin KALKAN
Modern Türk çizgi romanının başlangıcı olarak kabul
edilen Karaoğlan geri döndü. Suat Yalaz'ın hayat verdiği bu çizgi kahraman
piyasaya çıktığı 1963 yılında Tommiks ve Teksas'ın papucunu dama atmış,
milyonlarca okurun gönlünde taht kurmuştu.Şimdi de 13 bölümlük bir
televizyon dizisi olarak Kanal D ekranlarına taşınıyor. Karaoğlan dizisinin
çekimlerine 5 Ağustos'ta Afyon'da başlanacak. Dizinin yapımcılığını ANS
Prodüksiyon üstlendi. Karaoğlan'ın bütün yayın haklarını satın alan
ANS'nin patronu Abdullah Oğuz ilk bölümün de yönetmenliğini yapacak. Diğer
bölümlerini Cem Akyoldaş'ın yöneteceği dizinin senaryosunu Ahmet Yurdakul
yazacak. Karaoğlan'ın yaratıcısı Suat Yalaz da bu gelişmeden çok memnun
ve heyecanlı: ‘‘Abdullah Oğuz, Karaoğlan'ı çok seviyor ve inanıyor. Büyük
para yatırıyor. Ancak böyle cesur birisiyle dünya pazarındaki Robin Hood,
Conan, Simbad, Zorro ve benzeri tarihi macera dizileri arasına girilebilir. Önümüzdeki
yıllarda Karaoğlan'ı Universal ya da Warner Bross gibi dev Amerikan firmalarından
biriyle ortak yapım olarak görürseniz şaşırmayın. Biz bu pazara girdiğimiz
zaman Karaoğlan hepsini sollayacak güçte ve zenginlikte.’’
ABDULLAH OĞUZ (ANS PRODÜKSİYON)
Bu filmin yurtdışında şansı yüksek
Kartal Tibet'li, Danyal Topatan'lı ilk Karaoğlan filmleriyle 7-8 yaşındayken
tanıştım. Karaoğlan çocukluğumdan beri hep aklımda kaldı. Son iki yıldır,
büyük bir uluslararası proje yapmayı düşünüyordum. Aklıma Karaoğlan
geldi ve tamam dedim. Suat Yalaz'ı Paris'te buldum ve Karaoğlan ile Son Osmanlı'nın
bütün yayın haklarını satın aldım. Suat Yalaz'ın bu muhteşem eserini
filme çekmek beni çok heyecanlandırıyor. Bence Karaoğlan, bugüne kadar Türkiye'de
yapılmış olan en zor proje olacak. Bu filmin yurdışında şansı çok yüksek.
İlk bölümü, yabancılara göstermek için sinema tekniğiyle filme çekiyoruz.
Prag'dan gelen ekip, yüksek teknolojiyle donatılmış. Uçma ve atlama
sahneleri onlarca telle yapılacak ve bilgisayar ortamında temizlenecek. Afyon,
bence uluslararası film platosu olmaya aday bir şehir. Tarihi kaleleri, hiç
bozulmamış köyleri, olduğu gibi korunmuş hanları ve kervansarayları,
kanyonları, yaylaları müthiş. Bence birçok proje için merkez haline
gelebilecek bir yer. Biz şimdiden bunun altyapısını kuruyoruz. Afyon Valiliği
ve Belediye Başkanı bize olağanüstü destek veriyor. Özlem Tekin'in son
klibini gördüğümde Zenka rolü için biçilmiş kaftan olduğunu düşündüm
ve hemen teklif götürdüm. Karaoğlan için hiç bilinmeyen ve tanınmayan bir
yüz aramaya başladık. Yüzlerce aday vardı. Bunların arasında tespit ettiğimiz
200 kişinin demosunu çektik. Bunları tek tek defalarca izledik. Sonunda Kağan
Urgancıoğlu'nda karar kıldık.
Bahadır Zaimoğlu (Lál Kitap editörü)
Çizgi roman başyapıtını atlamak imkansızdı
Lál Kitap olarak yayın hayatımıza başlarken, en büyük hayalimiz çocukluğumuzdan
beri gönül verdiğimiz, büyüsek de kopamadığımız çizgi romanları da
portföyümüze katabilmekti. Önce Zagor ve Martin Mystere, sonra da Mister No
ile bu dünyanın kapılarını araladık. Tabii ki Suat Yalaz'ın Asya Kaplanı
Karaoğlan, atlanamazdı, vazgeçilemez bir başyapıttı. Suat Yalaz ile görüştük
ve ilk sayımızı büyük bir mutluluk içinde Temmuz ayında piyasaya verdik.
Karaoğlan ve Suat Yalaz dendiğinde unutulmaması gereken bir diğer nokta da,
Yalaz'ın kaleminden 'Özel Ulak'. İkinci sayımızda olduğu gibi, her sayımızda
okur mektup ve çizimlerine yer vermek istiyoruz. Suat Yalaz Usta'nın keyifli
sohbeti ve çizimler hakkındaki düşüncelerinin yer aldığı bu sayfalar
eminiz pek çok genç çizere de yol gösterecek.
KARAOĞLAN'IN YARATICISI SUAT YALAZ
Karaoğlan yakışıklıdır, çapkındır ama hiç etek düşkünü olmamıştır
1960'ların başında Teksas ve Tommiks ortalığı kasıp kavuruyordu. Sinema
önlerinde kurulan tezgáhlarda, mahalle arasındaki en ücra bakkallarda ve
Anadolu'nun en ücra kasabalarında bile Çelik Bilek ve Yüzbaşı Tom'un
maceraları kapış kapış gidiyordu. Piyasa İtalyan kökenli Esse Gesse'nin
hakimiyetine girmişti ve okullarda Amerikan süt tozlarının dağıtıldığı
bu dönemde gençlerin hayal dünyasını da Amerikalı kahramanlar süslüyordu.
Ama gönül, kendimize ait bir kahramanımız olsun isterdi.
Yıl 1963 olduğunda ortaya Karaoğlan çıktı. Özbeöz Türk olan Karaoğlan
atletik yapılı, bebek yüzlü, gözüpek, mert bir delikanlıydı. Yani bir
kahramanda bulunması gereken tüm özelliklere sahipti. Daha minnacık bir
bebekken annesi bir eşkiya grubu tarafından katledilmiş, son anda yetişen
babası Karaoğlan'ı kurtarmış, bebeği bir ormancıya emanet ederek çetenin
şerrinden kaçıp izini kaybettirmişti. Bir yıl sonra oğlunu bulmak için
Sarıkutulmuş'un ormanına gelen Baybora, orman yakılıp yok edildiği için oğlunu
bıraktığı yerde bulamadı. Ama aramayı sürdürdü. Karaoğlan yedi yaşına
geldiğinde ormancı Sarıkutulmuş tarafından Baysungar'ın alayına verildi.
Baysungar alayı bir tür özel harp okuluydu. Orada, dövüş sanatının yanısıra
töreleri, dürüstlüğü, sevgiyi, saygıyı, mertliği ve diğer erdemleri öğrendi.
20 yaşındayken babası Baybora'yı buldu ve baba oğul ondan sonra hiç ayrılmadı.
Orta Asya steplerinde kılıç sallamaya başladığında artık Tommiks ve
Teksas'tan fazlası var eksiği yoktu.
Yeni Karaoğlan şanslı üniversite öğrencisi Kağan
Dizide Karaoğlan'ı Kağan Urgancıoğlu canlandıracak. Yüzlerce aday arasından
aylarca süren elemeler sonucunda Karaoğlan rolünü kapan Urgancıoğlu,
Marmara Üniversitesi İktisat Fakültesi son sınıf öğrencisi. Daha önce
oyunculuk deneyimi olmayan Urgancıoğlu, Suat Yalaz'ın da onayıyla Karaoğlan
karakterine uygun bir isim olarak seçildi. Dizinin çekimleri Afyon'da oluşturulan
özel bir platoda gerçekleştirilecek. Platoda 15. yüzyıldan kalma eski bir
han yeniden düzenlendi, yüzlerce Türkmen çadırı kuruldu, Türkiye'nin çeşitli
yerlerinden ciritçiler getirildi, yüzlerce at platodaki yerlerini almaya başladı.
Dizi sadece iç piyasaya göre değil uluslararası televizyon pazarına yönelik
olarak çekiliyor. Bunun için de dünyadaki en ileri sinema teknolojisi kullanılıyor.
Örneğin Afyon Kalesi, dijital ortamda Camoka'nın sarayına dönüştürülecek,
filmin özel efektleri daha önce Titanik'te de çalışmış olan Çek bir ekip
tarafından yapılacak. Çek grubun başında yer alan Dusan Aydska adlı dünyaca
ünlü stunt koordinatörü, yani tehlikeli dövüş sahnelerini organize eden
uzman şimdiden Afyon'a geldi. Dusan Aydska, Karaoğlan rolünü üstlenen
Urgancıoğlu'na dövüş teknikleri üzerine eğitim vermeye başladı.
Filmin dekor ve kostümü bir ekip tarafından özel olarak dizayn edildi. Kılıçlar,
kalkanlar, üzengiler, eyerler 12. yüzyıldaki orijinallerine uygun olarak tek
tek üretildi.
YEDİ YEŞİLÇAM FİLMİ
Onların Konyakçı'sı ve Profesör'ü varsa Karaoğlan'ın da bir kapışma sırasında
tanışıp dost olduğu Balaban'ı vardı. Tommiks'in Suzi'si varsa onun da
Semerkant'ta kesesini çalmak isterken bileğinden yakaladığı ve kendisine aşık
ettiği Bayırgülü mevcuttu. Üstelik düşmanları da öyle yenilir yutulur
cinsten değildi: Hilebaz vahşi Camoka ile cadı ruhlu Zenka.
Karaoğlan serisi kitapçı vitrinlerine çıktığında büyük bir ilgi gördü.
Kısa bir zamanda Tommiks ve Teksas'ın yolunu izleyerek tüm memlekete yayıldı.
Yüz binlerce sattı. Birincilik tahtına oturdu. O dönemde henüz 30 yaşında
genç bir sanatçı olan Karaoğlan'ın çizeri ve yazarı Suat Yalaz'ın namı
kısa zamanda ülke sınırlarını aştı. İlgi o denli yüksekti ki, iki yıl
sonra Suat Yalaz, kendi yazıp yönettiği ve yapımcılığını üstlendiği
Karaoğlan filmiyle beyazperdenin hakimiyetini eline geçirdi. Karaoğlan'ı
Kartal Tibet'in canlandırdığı filmin tahminleri alt üst eden gişe başarısı
sonunda kahramanın diğer maceraları da peşpeşe çekildi. Suat Yalaz, Yeşilçam'a
tam 7 Karaoğlan filmi armağan etti.
Suat Yalaz, 1970'te Paris'e yerleşti ve kahramanını Fransızlara takdim etti.
Asya Kaplanı Karaoğlan, bir hafta içinde alıcı buldu ve tam yedi yıl
boyunca Fransızca olarak aralıksız yayınlandı. Paris'te mevzi kazanan Karaoğlan
Avrupa'nın diğer ülkelerinde, Kuzey Amerika, Asya ve Afrika'da da yayınlanmaya
başladı. Arapça ve ve İngilizce baskıları yapıldı, yakında Moskova'da
Rusça olarak da baskıya girecek. Suat Yalaz, sorularımızı cevaplandırdı.
Karaoğlan kim, dünya görüşü nedir?
- Karaoğlan, İsmail Cem'in TRT Genel Müdürü'yken benzettiği gibi, biraz
Yunus Emre, biraz Köroğlu, biraz Dadaloğlu, biraz Dede Korkut, dolayısıyla
örnek bir insan prototipi. Bir yanıyla da Karaoğlan belinde uzun bir kılıcı
olan bir İnce Mehmet'tir. Önce insancıl sonra toplumcu. Kendi aslını
kaybetmeyen, yurduna bağlılığını yitirmeyen bir dünya vatandaşı. Bir
ist'çi olmasına gerek yok. İşin ucuzuna, bedavacılığına kaçmıyor. Buna
yapısı müsait değil.
Peki nasıl ortaya çıktı?
- Abdullah Ziya Kozanoğlu'nun yazdığı Kaan adlı romanı 1959'da çizmeye başladım.
Bu sırada kafamda Karaoğlan tiplemesi gelişmeye başladı. İlk bölümleri
Kozanoğlu yazdı ama daha sonra ben hem yazıp hem de çizmeye başladım. Çünkü
Kozanoğlu'yla benim aramda kahraman anlayışı farklıydı. O deli dolu bir
kahraman kurgulamıştı, ben ise daha bir aklı başında, dengeli, gençlere
örnek olacak, atılgan, devrimci, ilerici ama dengeli biri istedim. Karaoğlan'ın
bu denli kalıcı olmasının nedeni, fonda tarihi bir atmosfer olmasına rağmen
kahramanın kafa yapısının bugünkü üniversite gencine benzemesidir.
Karaoğlan ile babası Baybora arasında zaman zaman kuşak çatışmalarına
benzer olaylar yaşanıyor.
- Babası Baybora ile arasındaki fark Baybora'nın örf, töre, gelenek göreneğe
vurgu yapması, Karaoğlan ise bazen babasına ‘‘Baba çok geri kaldın
hareket et’’ demesini biliyor. Karaoğlan'ın öğretici ve eğitici vasfına
vurgu yapıyorum. Bundan da kesinlikle taviz vermiyorum. Karaoğlan, çapkındır,
yakışıklıdır, güzel kadınlara meraklıdır ama hiçbir zaman etek düşkünü
olmamıştır. Zaten çok yakışıklı ve meziyetli olduğu için kadınlar ona
aşık oluyor. Sürekli insancıl davranıyor ve toplumsal sorunların çözülmesi
için kılıç sallıyor, canını tehlikeye atıyor.
Tarkan ile Karaoğlan arasındaki fark nedir?
- Tarkan ile karaoğlan arasındaki fark, Tarkan daha çok Viking'e benzer. Eğildiği
zaman arkadan donu gözükür, baldırı çıplaktır. Ama Karaoğlan'ın bir şayak
pantolonu vardır, giyimine kuşamına dikkat eder. Tarkan çok vahşi ve ürkütücü
bir kahramandır, Karaoğlan'ın o kız güzelliğinin, sevecenliğinin altında
müthiş bir kararlılık ve doğruculuk vardır. Ülkülere saygı vardır.
Karaoğlan güler bir yüzle bu insancıl ülkülerin uygulanması için çırpınır.
Karaoğlan dünya tatlısı bir adamdır ama vurduğu zamanda duvara yapıştırır.
Karaoğlan bilgiye ve bilgeliğe de önem veriyor.
- Bilge Kağan'ın (Kültigin'in) Orhun Bartı'ndaki anıtlarını, Uygur yazısından
sökmeye çalışır ve anlamak için çaba sarfeder. Sanki bugünün arkeoloji
talebesi gibi bir rol oynar. Devamlı da kavga etmiyor tabii, böyle işlere de
zaman ayırıyor.
Film maceranız hakkında neler söylersiniz?
- Dünyada 8 film yönetmiş tek çizgi romancı benim. Yedisi Karaoğlan,
birisi de polisiye. Şeytan Kafesi adlı polisiye filmi Orhan Günşiray ve
Fikret Hakan'la birlikte yapmıştık.
Dizi film projesi ortaya çıkmadan önce tam da emekli olmuştunuz.
- Son Osmanlı dizisini bitirdikten sonra 2000 yılında bu işi burada noktaladım.
Sigaramız, içkimiz yok. Biraz Karaoğlan'a benziyorum. Gençliğimde boks yapmış,
yüzme şampiyonu olmuş, ata binmiştim. Şimdi soluklandım ve iki senelik
aradan sonra ANS Prodüksiyon'un yaptığı Karaoğlan dizisiyle genç, başarılı,
atılgan prodüktör Abdullah Oğuz'la Karaoğlan'ı dünya pazarları için çekmeye
başlıyoruz. Abdullah Oğuz, bu projeye çok büyük paralar yatırıyor ve
oldukça iddialı. Karaoğlan'ı çok seviyor ve inanıyor. Yaptığı masraflar
Türkiye pazarı için büyük bir atılganlık. Önümüzdeki yıllarda Karaoğlan'ı
Universal ya da Warner Bross gibi dev Amerikan firmalarından biriyle ortak yapım
olarak görürseniz şaşırmayın. Biz bu pazara girdiğimiz zaman Karaoğlan
hepsini sollayacak güçte ve zenginlikte.
Hangi karakteri kim oynayacak?
BAYIRGÜLÜ
TUBA ÜNSAL
Aslında Ferganalı sıradan bir sokak kızı. 18 yaşlarında güzel bir kız.
Yoksulluk içinde büyümüş olduğu için geçimini yankesicilik yoluyla sağlamaya
çalışıyor. Sempatik, sevecen, sıcakkanlı, çok zeki bir kız. Okuması
yazması yok, ama aklını çok iyi kullanıyor. Karaoğlan'ın uzatmalı
sevgilisi, ona delice aşık. Sıkıştığı zaman çok inandırıcı yalanlar
söyleyebilecek kadar kıvrak zekalı. Bu karakteri dizide manken Tuba Ünsal
canlandırıyor.
BAYBORA
SERDAR GÖKHAN
Karaoğlan'ın babası. Altay eteklerinde, Bayanağullu oymağından, kılıç
kullanmadaki hüneriyle, gözüpekliğiyle ün salmış bir Uygur savaşçısı.
Türk törelerine, geleneklere son derece bağlı, bütün Türk boylarını bir
sancak altında toplamak niyetinde olan Cengiz Han'a hizmet veren biri. Cengiz
Han Baybora'ya önemli mevkiler vadettiği halde, bağımsızlığı tercih ettiği
için bunları reddetmiş dürüst bir insan. Baybora için, ‘‘Asya'nın en
iyi kılıç kullanan adamı’’ derler. Bu karakteri dizide Serdar Gökhan
canlandırıyor.
CAMOKA
HASAN YALNIZOĞLU
Acıması, korkusu olmayan, sıska vücudunda olağanüstü bir güç taşıyan,
maddi çıkarları için babasını bile satacak kadar gözü dönmüş, yarı
deli bir adam. Dizide Camoka'yu Sultans of the Dance'ın baş dansçısı Hasan
Yalnızoğlu (sağda) canlandırıyor.
ZENKA
ÖZLEM TEKİN
Olağanüstü yeteneklere sahip, cadı ruhlu, acımasız, büyüyle uğraşan, hırçın,
çok tehlikeli bir kadın. Dizide bu karakteri pop müziğin ünlü sesi Özlem
Tekin (üstte) canlandırıyor.
BALABAN
SÜMER DİLMAÇ
Her sorunun kaba kuvvetle çözülebileceğine inanmış, emeklilik hududunda
bir savaşçı. Kendisini her zaman herkese Cengiz Han'ın eski alay beylerinden
Balaban Bahadır diye tanıtır. Yemeğe ve içkiye çok düşkün. Şen şakrak
bir adam. Onu oburlukla suçlayanlara, ‘‘Bir vuruşta bir deveyi çökerten
bu gövdenin iyi beslenmesi lazım’’ diye cevap verir. Karaoğlan ve
Baybora'ya son derece sadık gerçek bir askerdir. Dizide Balaban'ı tiyatro
oyuncusu Sümer Dilmaç canlandırıyor.
ÇALIK
İŞTAR GÖKSEVEN
Karaoğlan'ın dövüş sanatını öğrenmek için yedi yaşındayken verildiği
Baysungar'ın alayında, Karaoğlan'ın eğitimine, hizmetine atanmış bir yaşlı
kişi. Saz çalar, ozanlığı vardır, çok şey bildiğine inanır, sıska, çabucak
telaşa kapılır, işgilli bir Tatar. Karaoğlan'ın dövüş sanatını öğrenmesinde
birazcık emeği geçtiği için, Karaoğlan'a öz evladı gibi sahip çıkar,
kendisi olmadan kahramanın hiçbir işi başaramayacağını zanneder.