Yapım Tarihi - 2007
Format - Belgesel, Renkli, Türkçe
Süre - 00:00:00
Yönetmen - Caner Canerik
Yeni film "Phêti"
"Pheti" Kirmanciki -Zazaca- "Çalışkan, eli çabuk, hızlı iş yapan" ve aynı
zamanda da "titiz" anlamına geliyor. Filme bu ismin verilmesinin nedeni, film
dilinin Kirmanciki -Zazaca- olmasından kaynaklı.
Film, İstanbul'un bir anlamda da Türkiye'nin en önemli eğlence mekanlarından
birisi olan Beyoğlu'nda, bu sektörün içerisinde çalışan üç kişinin, üç
Dersimlinin hikayesini aktarıyor. Buradaki bar, cafe restaurant gibi iş
yerlerinin içecek ihtiyacını karşılayan bir toptancıda çalışan Baykal Demir,
Cengiz Dönmez ve Gündüz Dönmez sabah saat 09’da başladıkları mesailerini akşam
saat 19:00’ da tamamlıyorlar. Film onların bir günlerinden kesitler aktarıyor.
Beyoğlu’nun arka sokaklarından birinde eski bir Rum binasının en alt katında
bulunan depodan her gün binlerce şişe kola, meyve suyu, bira, su gibi
malzemeleri servis ediyorlar. Bazen el arabaları, bazen kapalı kasa bir minibüs
ile servise çıktıklarında, 7-8 katlı asansör olmayan mekanlardan ancak araçla
gidebilecekleri uzak bölgelere kadar gün içerisinde onlarca mekana girip
çıkıyor, binlerce insanla muhatap oluyorlar. Elbette ki Beyoğlu gibi kalabalık,
yürümenin bile zor olduğu bir mekanda el arabalarıyla, poşetlerde yada araçla bu
işi yapmak zaten başlı başına önemli bir sorun.
“İşin en zor kısmı nedir?” diye sorduğumda aklıma hiç gelmeyen ve oldukça
çarpıcı bir yanıtla karşılaştım. Yaz aylarının o sıcak, yakıcı havasından kaçıp
herhangi bir mekana sığınıp, soğuk bir şeyler içtiğimiz o anların kendileri için
en zoru olduğunu söylediler. Sıcaklık arttıkça sıvı tüketimi artıyor. Bu ise
daha çok mekana daha çok malzeme taşımaları anlamına geliyor. Elbette ki bu
malzemenin depoya gelmesi ve araçlardan indirilip kasalarla içeri taşınıp
yerleştirilmesi de cabası… Çok sıradan gelebilir. Tüm gün boyunca kasa kaldırıp
indiren, bunları taşıyan, bir mekandan bir başka mekana geçip Duran bu emekçiler
tüm bu işlerine karşılık oldukça komik sayılabilecek bir ücrete çalışıyorlar.
Servis yapan toplam 4 kişi var. Biri Rus asıllı, diğerleri ise Dersimli.
“Phêti” bu üç Dersimli’nin hikayesini anlatıyor. Büyük olayların, kişilerin
büyük toplumsal yapıyı etkileyen, değiştiren bir olayın değil, hayatın
içerisinden emekleriyle yaşamlarını idame ettirmeye çalışan üç işçinin hikayesi.
Buna aslında Türkiye’deki işçi sınıfının büyük bir çoğunluğunun hikayesi de
diyebiliriz. Bu gün “Sosyal hukuk devletinin” en önemli görevleri arasında yer
alan hakların hemen hepsinden mahrum bir şekilde çalışmak zorunda kalan
insanların hikayesi.
Hiç birisinin herhangi bir sosyal güvencesi yok. Yasal olarak “çalışıyor”
gözükmüyorlar. Ama en tezat noktalardan birisi de, kendilerini “Devrimci,
demokrat ” olarak tanımlayan ve bu uğurda cezaevinde bile 2 yıl kalan insanların
kendi haklarını savunamaması, yada parçalanan işçi sınıfının, sosyalistlerin,
devrimcilerin “serbest” piyasa yada “vahşi kapitalizm”in çarkları arasında
ezildikleridir. Filme ilk bakan arkadaşlardan birisinin eleştirisi “Konusu ne?”
olmuştu. Belki anlayamamıştı, belki de çok sıradan şeyler gördüğü için
“Belgesel” denilen şeyin direkt bir konusu olacağı beklentisiyle bakmıştı.
Yukarıda kısmen yazdıklarım, yaşamın içerisinden ve çok sıradan diye geçtiğimiz
şeyler aslında bizim bu gün alıştığımız, göremediğimiz görmek istemediğimiz yada
kanıksadığımız –ne derseniz deyin adına- olaylardan birisi. Söyleşilerin
birinden şöyle bir çarpıcı cümle çıkmıştı.
Servis yaptığı bir sıradan türkü bar’da Bir küçük rakı içmenin bedeli tam bir
haftalık ücretinin tamamına karşılık geliyordu. Her gün binlercesini taşıdığı
–küçük- rakılardan birisini “mekanında” içebilmek için bir hafta hiç masraf
etmeden tüm ücretini ayırması gerekiyordu. Filmi yaparken açıkçası, sıradan
hayatın içerisinden bir anı kesip çıkartmak, biraz ölçüp biçtikten sonra da bir
kenara atmak, “belge” niyetine saklamayı amaçlamıştım.
“Konu, olay, hareket, heyecan” bulamazsınız bu filmde. Herkesin bildiği bir
gerçeklik var. İşçi insan akşama kadar çalışır ve mesaisi bittiğinde de evine
döner. Gerçi bir parantez açıp şunu belirtmeliyim ki, bu işçi arkadaşlardan bir
tanesi, gündüz saat 09:00’da başladığı mesaisini gece 12:00’da tamamlayabiliyor.
Çünkü, servis yaptıkları mekanlar aldıkları malın karşılığını akşam iş yaptıkça
kendilerine ödüyorlar… İş bittikten sonra elbette ki aynı kültürden gelen, aynı
değerleri savunan ve yaşayan, uzun süre birlikte çalışmış ve ortak değerler
yaratabilmiş bu insanların dinlenme ve eğlenme kültürleri de “ötekilere” göre
oldukça farklı. Beyoğlu o insanları eğlendirmiyor…
İşçi insanların, bir günü özetle filmin konusu. Bir gün hep gelen kağıtlara
elindeki mührü basan bir insanın bir günlük hikayesini hep çekmek istemiştim ama
o çok sıkıcı olurdu eminim…
Tanıtım filmini izlemek için - http://uk.youtube.com/watch?v=RjgVMeh7C3c