Yönetmen - Burak Arlıel
Yapımcı - Güneş Çelikcan, Bahadır Arlıel
2. Dünya Savaşı sırasında Türk diplomatlarının Osmanlı kökenli Musevi
yurttaşlara pasaport sağlayarak, trenlerle Türkiye'ye kaçırmalarına odaklanan
belgesel film, 66 yıllık sırrı da açığa çıkarıyor. Projenin tarih danışmanlığını İstanbul 500. Yıl Musevi Vakfı Başkanı Naim
Güleryüz, proje direktörlüğünü Yael Habif üstlenirken, Bahçeşehir Üniversitesi,
Tekfen Vakfı, Türkiye Musevi Cemati sponsorluğundaki filmin çekimleri Fransa,
Romanya ve Türkiyede gerçekleşti.
Turkish Passport
The Turkish Passport tells the story of diplomats in several European countries,
who saved the lives of many Jews during the Second World War. Whether they
pulled them out of camps or took them off trains that were taking them to
concentration camps, the diplomats, in the end, ensured that they could go to
Turkey and thus be saved. Based on the testimonies of witnesses who traveled to
Istanbul to find safety, the Turkish Passport also uses written historical
documents and archive footage, as well as interviews conducted with surviving
Jews who had boarded the trains traveling from France to Turkey, and with the
diplomats and their families who saved their lives.
Boston 16. Turkish Festival, Documentary & Short Film Competition, Finalist.
2011
Sonu mutlu biten tek soykırım hikayesi
2. Dünya Savaşı'nda Türk pasaportu vererek birçok Türk ve Fransız vatandaşı
Yahudi'yi Alman işgalindeki Paris'ten çıkarıp İstanbul'a getiren
diplomatlarımızın hikayesi ilk kez bu kadar kapsamlı araştırıldı, ilk kez olayın
kahramanlarıyla röportajlar yapıldı ve bir belgesel film haline getirildi.
‘Türk Pasaportu’ (Turkish Passport) adlı belgesel filmin ilk gösterimi
geçtiğimiz günlerde 64. Cannes Film Festivali’nde yapıldı. Nuri Bilge Ceylan’ın
‘Büyük Jüri Ödülü’nü aldığı festivalde büyük ilgi gören bir başka Türk filmi
oldu ‘Türk Pasaportu’. Bahadır Arlıel, Güneş Çelikcan ve Cemal Noyan’ın
yapımcılığında, Burak Arlıel’in yönetmenliğinde gerçekleştirilen Türk
Pasaportu’nun Proje Direktörü Yael Habif; “Bu büyük prodüksiyonun yanı sıra
dünyaya çok önemli bir tarihi belge de bıraktık” diyor. Sonbaharda sinemalarda
izleyeceğimiz filmin yapımcılarından Güneş Çelikcan ve yönetmeni Burak Arlıel’le
buluştuk ve müthiş hikayeyi sanki bir kez daha yaşadık...
¦ Türk diplomatların 2. Dünya Savaşı’nda çok sayıda Yahudi’yi Türk pasaportu
vererek Naziler’den kurtarması 66 yıl neden bir sır olarak kalmış?
Burak Arlıel- Büyükelçiler bunu kendilerini ön plana çıkarmak ve övünmek
istemedikleri için çocuklarına bile anlatmamışlar. Çocukları bir şekilde öğrenip
sorunca; “Bu bizim vazifemizdi” cevabını almışlar. Ayrıca belgeler çok
dağınıktı, bir araya getirmek çok zordu; bugüne kadar araştırılmamış olması
biraz da bu nedenle.
¦ Kaç kişiyi kurtarmışlar?
Burak Arlıel- O dönemde Paris ve Marsilya’da konsolosluklara bağlı 1945 Türk
vatandaşı Yahudi varmış. Kurtarılanlarla ilgili kesin bir rakama ulaşamıyoruz.
Tanıkların kimi, Türkiye’ye geldikleri trende 60-80 kişi, kimi de 100-110 kişi
olduklarını söylüyor. Yaklaşık 650 kişinin trenlerle İstanbul’a getirildiğini
düşünüyoruz. Onların dışında da Türk Büyükelçiler tarafından kurtarılan çok kişi
olmuş.
¦ Bugüne kadar kimsenin kalkışmadığı kapsamlı araştırmayı siz neden görev
edindiniz?
Güneş Çelikcan- Eskişehir İletişim Fakültesi’nde Basın Yayın okudum. Tren
istasyonunda fotoğraf çekerken rayların kenarında bir mezar gördüm. Mezar
taşında Behiç Erkin yazıyordu. Kim olduğunu merak ettim, araştırdım. 1940-43
tarihleri arasında Vichy Elçimiz olduğunu öğrendim. Bu konuyu bitirme ödevi
yapmaya karar verdim ve araştırmaları genişlettim. Müthiş bir hikaye ile
karşılaştım. Bitirme ödevi yapmadım, çünkü ödevle geçiştirilecek konu değildi
bu. Aradan yıllar geçti, okuldan ağabeyim olan Bahadır Arlıel’le belgesel film
haline getirdik.
¦ Bilgilere, tanıklara nasıl ulaştınız?
Güneş Çelikcan- Dışişleri Bakanlığı arşivlerini bize açtı. Arşivlerde o dönemde
Fransa’daki Türk Musevilerin ve trendekilerin listeleri ile elçilerin Fransız
Dışişleri’yle yazışmalarına ulaştık. Bizim Dışişleri’nin bu insanların
kurtarılması için Fransa’ya yazdığı dosyalarca evrak bulduk.
¦ Bu evraklar ilk kez mi ortaya çıktı?
Güneş Çelikcan- Evet. Dünyada hiçbir yerde de yoktu. İsrail’de bulunan dünyanın
en büyük Yahudi soykırım müzesi Yad Vashem’de bile! Ki o müzede her şey var.
Steven Spielberg (Ünlü Yahudi yönetmen) kurduğu vakıf için hayattaki bütün
soykırım kurbanlarıyla röportaj yaptı, kaydetti. 4000 civarı soykırım kurbanı
var orada, ama bizim röportaj yaptıklarımız yine yok. Türk pasaportuyla kurtulan
Yahudiler kameraya ilk kez bu belgesel için konuştular.
¦ Neden hiç konuşmamışlar?
Güneş Çelikcan- Çoğu bu yaşadıklarını silmiş, anlatmak, konuşmak, anmak dahi
istemiyor.
¦ Sizinle konuşmaya nasıl ikna oldular?
Güneş Çelikcan- Onlara, “Eğer biz bunu şimdi yapmazsak, unutulacak” dedik. Çünkü
bu belgeseli 10 sene sonra yapamazsınız. Bunlar son tanıklar ve çok yaşlılar.
Birçoğu vefat etmiş, çoğunun hafızası yerinde değil, hatırlayan çok az insan
kalmış. Onlar da bunun önemini kabul ettiler ve yaptık.
¦ Röportajları yaparken neler hissettiniz?
Burak Arlıel- Türk Pasaportu ile hayatları kurtarılan ve bugün 6’sı Türkiye’de,
20’si Fransa’da yaşayan kişilerle röportajlar yaptık. Yaşananları detayıyla
anlatmanın kolay olmadığını bizzat gördüm. Anlatırken bir anda susuyorlar,
gözleri bir yerlere dalıyor, başka bir yere gidiyorlardı. Onları dinlerken gözüm
defalarca doldu. Gözlerinin içine baktığım zaman hissettiklerimi anlatamam.
Onları dinlerken ne yaşadıklarını bütün benliğimle hissettim. Hiç Duygu sömürüsü
yapmadan, yorum katmadan, abartmadan, sadece yaşadıklarını anlattılar.
¦ Sizi etkileyen hikayelerden birini anlatır mısınız?
Burak Arlıel- Kurtaranların çocukları ve torunlarıyla görüştük. Dönemin Marsilya
Konsolosu Necdet Kent’in oğlu Muhtar Kent anlattı- Necdet Kent, toplama kampına
giden bir trene 81 Türk Musevisinin bindirildiğini haber alıyor. Diğer konsolos
Bedii Arbel ile istasyona koşuyorlar; “Onlar Türk, götüremezsiniz” diyorlar.
Almanlar, “Bunlar Yahudi, gidecekler” diyor. Bunun üzerine Necdet Kent ve Bedii
Arbel, “Onları indirmiyorsanız, biz de vagona biniyoruz, bizi de götürün”
diyorlar ve vagona biniyorlar. Almanlar da kapıyı kapatıyor, düdüğü çalıyor,
tren hareket ediyor. Bu çok büyük bir diplomatik skandala yol açacağı ve savaş
sebebi sayılacağı için telefon trafiği başlıyor. Beş durak sonra tren
durduruluyor, kapılar açılıyor. Necdet ve Bedii Bey’e trenden inmeleri
söyleniyor. “Bu trenden onlarla beraber ineriz, yoksa inmiyoruz” diyorlar. Durum
hassas, bunun üzerine Almanlar 81 Yahudiyi trenden indiriyor. Güneş Çelikcan-
Rodos Konsolosumuz Selahattin Ülkümen, oradaki Musevileri Türkiye’ye kaçırıyor.
Bu Almanların dikkatini çekiyor ve uyarıyorlar, Selahattin Bey aldırmıyor. Eşi,
oğlu Mehmet Bey’e hamileyken konsolosluk Almanlar tarafından bombalanıyor. Eşi
yaralanıyor; hastaneye götürüyorlar ama Almanlar müsaade etmediği için kabul
edilmiyor. Bebek doğuyor fakat yaralı eşi bu doğuma dayanamayıp ölüyor. Mehmet
Bey yıllar sonra babasına; “Annesiz kaldım, yalnız büyüdüm, sen de yalnız
kaldın; bunları bilseydin yine yapar mıydın?” diye sormuş. “Bugün tekrar aynı
şeylerin başıma geleceğini bilsem yine yapardım” cevabını almış.
¦ Başka böyle hikayeler var mı?
Burak Arlıel- Marsilya Başkonsolosumuz Bedii Arbel’in oğlu Ömer Arbel anlattı-
Annesiyle konsolosluğun bahçesinde otururken parmaklıklarda bir anda kucağında
iki çocukla, korku içinde bir kadın beliriyor. Annesi kadınla konuşuyor; kapıyı
açıp onları konsolosluk binasından içeri sokuyor. Üç dakika sonra bir araba
duruyor, içinden gestapo iniyor ve kadını soruyorlar. Annesi görmediğini
söylüyor, gestapo gidiyor. Gestapo evlerini basıp kadının kocasını öldürmüş.
Kadın çocuklarını alıp evden kaçmayı başarmış. Türk değil ama şans eseri Türk
Konsolosluğu’nun parmaklıklarına gelmiş. Bir buçuk ay konsoloslukta
saklanıyorlar, kadın ve çocuklarına Türk pasaportu veriliyor, trenle Türkiye’ye
getiriliyorlar.
¦ Röportajların dışında sizi çok etkileyen neler yaşadınız?
Güneş Çelikcan- Necdet Kent’in imzasıyla kurtarılan Albert Carel, bize Paris’te
bir teşekkür gecesi düzenledi. Geceye bütün kurtulanlar katıldı. Çok güzel bir
gece... Ama iki yaşlı kadın erkenden kalktı gidiyor. Bahadır Ağabey’le,
“Gitmeyin, kalın” dedik. “Yo biz çok yaşlıyız, yorulduk gidiyoruz” dediler.
Aramızda “Tüh gidiyorlar” diye Türkçe konuşunca kadınlardan biri “Siz Türk
müsünüz?” diye sordu. “Evet, bu belgeseli yapıyoruz” deyince; oturdular.
Marcelle ve Claire Arditti iki kardeşti. Marcelle Arditti çantasından kendi
diktiği bir Türk bayrağını çıkarttı. “60 yıldır çantamda bu bayrağı taşıyorum.
Bugün hayattaysam bu bayrak sayesinde” dedi. Babaları onları Türkiye’ye getiren
trenin şefiymiş ve üstelik Çanakkale Savaşı’nda yer almış bir Türk Musevisiymiş.
Ölüm döşeğinde, kızlarını yanına çağırmış; “Ben Çanakkale Savaşı’nda savaştım,
2. Dünya Savaşı’nda Yahudilerle dolu treni Fransa’dan İstanbul’a getirdim.
Hayatınızı kurtaranların Türkler olduğunu unutmayın” demiş, asker selamı verip
vefat etmiş. Burak Arlıel- Bu sonu mutlu biten tek soykırım hikayesidir.
¦ Cannes’da nasıl tepki aldı filminiz?
Güneş Çelikcan- Bu hikayeyi herkesin bilmesini görev edindik. Cannes Film
Festivali bunun için çok doğru yerdi. Çok sıcak karşılandık, filmimiz için özel
bir gösterim düzenlendi. Salon doldu, filmin sonunda diplomatların ismi çıktığı
an gözyaşları döküldü ve alkış başladı, 10 dakika sürdü. Birçok festivale davet
edildik.
Türk diplomatların kurtarış hikayesi...
14 Haziran 1940’ta Almanlar Paris’e girdi. İşgalin ilk yıllarında kimse
olacakları kestiremiyordu. Ancak Türk Büyükelçiliği büyük bir öngörü ile
Türkiye’den Fransa’ya gitmiş Türk vatandaşı Yahudilere Türk olduklarına dair
belge verdi ve Almanlar’la yazışmalar başladı. Amaç Türk vatandaşı Yahudiler’in
toplama kamplarına götürülmesine engel olmaktı. Bu formül ilk zamanlar gerçekten
kurtarıcı oldu. Hatta büyükelçilerin girişimleri sonucu Türk vatandaşı
Yahudiler’in sarı yıldızlarını, ceket içlerine dikmelerine izin verildi.
Kafelere girip çıkabiliyorlar, diğer Yahudiler’den farklı bir yaşam
sürüyorlardı. Ancak Naziler giderek sertleşti, tavır değiştirdi.
Birçok Türk vatandaşı Yahudi kamplara götürüldü. Ama Türk büyükelçiler, onları
kamplardan çıkartmayı başardı. Türk diplomatlar, mutlak bir ölümden kurtarmak
için onları Türk pasaportu ile Türkiye’ye götürme organizasyonuna başladı. 1944
yılının şubat ayında başlayıp mayıs ayına kadar Süren 8 tren seferi Türk
pasaportlu Yahudileri Fransa’dan Türkiye’ye getirdi. Trendekilerin hepsi de Türk
vatandaşı değildi. Birçok Fransız vatandaşı Yahudi de Türk pasaportu verilerek
kurtarıldı. Bu müthiş kurtarışın kahramanları, dönemin Türkiye Dışişleri Bakanı
Numan Menemencioğlu, Vichy Büyükelçileri Behiç Erkin ve Saffet Arıkan, Paris
Konsolosu Cevdet Dülger, Paris Başkonsolosu Fikret Şefik Özdoğancı ve Namık
Kemal Yolga, Marsilya Konsolosu Necdet Kent, Marsilya başkonsolosları Bedii
Arbel ve Mehmet Fuat Carım, Rodos Konsolosu Selahattin Ülkümen, Atina Konsolosu
İneyetullah Cemal Özkaya, Belgrad Konsolosu Firuzan Selçuk, Hamburg Konsolosu
Galip Evren, Costanza Konsolosları Fuat Aktan ve Ragıp Rauf Arman, Budapeşte
Konsolosları Pertev Şevki Kandemir ve Abdülhalat Birden, Hamburg Başkonsolosu
Kudret Erbey, Prag Konsolosu İrfan Sabit Akça, Varna Konsolosu Burhan Işın’dı.
posta.com.tr
05 Haziran 2011
Yerli Schindler’ler Türk Pasaportu’nda
2. Dünya Savaşı sırasında Fransa’da Osmanlı kökenli yüzlerce Museviyi trenlere
bindirip, İstanbul’a getirerek kurtulmalarını sağlayan bir avuç Türk diplomatın
hikâyesini belgesel olarak anlatan “Türk Pasaportu” bu akşam Cannes’da ilk
vizesini alacak. Yönetmeni Burak Arlıel, yapımcısı Güneş Çelikcan ve proje
direktörü Yael Habif, bu macerayı anlattı
Cannes izleyicisi bugün 64. Cannes Film Festivali’ne paralel bir etkinlik
kapsamında “Türk Pasaportu” adlı hayli etkileyici bir belgesel izleyecek. “Türk
Pasaportu”, 2. Dünya Savaşı sırasında Fransa’da Osmanlı kökenli yüzlerce
Museviyi trenlere bindirip, İstanbul’a getirerek kurtulmalarını sağlayan bir
avuç Türk diplomatın hikâyesini konu alıyor. 6 yıllık bir çalışmanın ürünü olan
belgesel filmi, yönetmeni Burak Arlıel, yapımcısı Güneş Çelikcan ve proje
direktörü Yael Habif’le Cannes’a doğru yola çıkmadan önce konuştuk.
Projenin fikri ne zaman, nasıl ortaya çıktı?
Güneş Çelikcan- Üniversiteyi Anadolu Üniversitesi’nde okudum. Okulun
yakınlarında, Kurtuluş Savaşı’nın önemli kahramanlarından ve Devlet
Demiryolları’nın kurucusu Behiç Erken’in mezarı var. Sekiz sene önce bu mezarı
keşfettim. Bu konuyu araştırdım ve Erken’in 2. Dünya Savaşı sırasında Yahudileri
kurtarmasıyla ilgili birkaç makale buldum. Bunun bir belgesel olmasını
istiyordum. Filmin yapımcılarından Bahadır Arlıel’le konuştum. O da benim gibi
belgesel olmasını istedi. Araştırmaya başladık. Araştırmaya başlayınca fark
ettik ki bu hikâyede Fransa, Almanya ve Türkiye arasında bir diplomatik trafik
var. Dolayısıyla bu belgelerin bir kısmı Amerika’da, bir kısmı Almanya’da, bir
kısmı İsrail’de bir kısmı da Türkiye’de. Ama Dışişleri’nin belgeleri açması
sonunda binlerce belgeye ve Fransa’da canlı tanıklara ulaştık. Masamızın üzeri
evrak ve belgelerle doldu. Sonra yönetmen arayışına girdik ve uzağa bakmamız
gerekmedi. Burak Arlıel zaten bizimle birlikteydi.
Museviler, diplomatların çabalarıyla trenlere bindirildikten sonra yolculuk
sırasında neler yaşanmış?
Burak Arlıel- İnsanlar vagonlara konuluyor. İçeride bir görevli. Her 300-500
km’de bir durdurulup kim olduklarını anlatıyorlar. Almanlar’dan kaçmak için
Paris’ten yola çıkan bir vagon dolusu Yahudiyi Almanya’dan geçiriyorlar sonuçta.
Hem kurtaranlar, hem de kurtulanlar için çok büyük cesaret. Almanya, Macaristan,
Sırpistan, Romanya, Bulgaristan ve Türkiye şeklinde bir rota izliyorlar. Bu
yaklaşık 10-12 gün sürüyor. Bu yolculuk sırasında yemek, su, tuvalet yok. Yolda
giderlerken, Bulgaristan’da tren rayları bombalanıyor, en arkadaki vagon
patlıyor. Bazen 3-5 km yaya yürümek zorunda kalıyorlar.
Siz yönetmen olarak nasıl bir hazırlık dönemi geçirdiniz?
Burak Arlıel- Önce olayın tanıklarıyla röportajlar yaptık. 28 kişiye yakın.
Diplomatların çocuklarıyla da konuştuk. Bu röportajlar en az 2-2.5 saat
sürüyordu. Mesela geçtiğimiz günlerde kaybettiğimiz Türkiye’nin ilk şehir
planlamacısı Aron Angen’le 4.5 saat sürdü. Mesela Angen’in anlattığı
hikâyelerden biri şu- O dönem orada üniversite öğrencisi. Diyorlar ki, Almanlar
geliyor, Paris’ten uzaklaşmanız lazım. Angen ve onunla toplanmış 100’e yakın
insan, Paris’ten 822 km uzaklıktaki Bordeaux’ya yürüyorlar. Sonra Angen kaçmak
için Paris’e dönüyor ve trenle Türkiye’ye geliyor. Aslında bu insanlar kendi
çocuklarına da torunlarına da bunu fazla anlatmamış. Özellikle kampları yaşamış
olanlar hiç konuşmak istemiyor. Bu insanların anlatımlarını, film tadında olan
canlandırmalarla destekleyerek bir belgesel haline getirdik.
Canlandırma bölümlerinin çekimleri nerelerde yapıldı?
Burak Arlıel- Romanya’da başladık, büyük bir stüdyoda. Burada bir Fransız sokağı
oluşturduk set olarak. 4 gün sürdü bu çekimler. Romanya’da bir sarayın
bahçesinde çekim yaptık. Kamp hikâyeleri için Bükreş’te büyük bir cezaevinde
çekimler yapıldı. Bunların hepsi 20 gün sürdü. Biz ekip olarak 70 kişiydik,
100’e yakın da oyuncuyla çalıştık. Türkiye’de vagonu inşa ettik. İzmir Alsancak
Garı’nda çekim yaptık. İzmir’den Adana Pozantı’ya kadar 20 gün Türkiye’de çekim
yaptık. İstanbul Erkek Lisesi’nde de Paris’teki Türkiye konsolosluğunu
canlandırmalarını çektik.
Canlandırma çekmeye ne zaman karar verdiniz?
Burak Arlıel- Daha projenin başındayken aklımıza gelen ilk fikirdi
canlandırmalar. Bu insanların başına gelen şeyleri fotoğraflarla veya
görsellerle anlatmak mümkün değil. Şöyle bir hikâye var- Muhtar Kent’in babası
Necdet Kent, Marsilya’dayken 81 tane Türk Musevisinin yük vagonlarının içine
doldurulduğunu ve o vagonun kampa doğru yol almak üzere olduğunu öğreniyor.
İstasyona gelip, orada yetkililere insanları aşağı indirmelerini söylüyorlar.
Tabii böyle bir emir Almanlar için geçersiz olduğu için karşı geliyorlar. Bunun
üzerine diplomatlar da biniyorlar yük vagonuna. Bu, diplomatik bir skandal
olacağı için 3-5 istasyon sonra tren durduruluyor ve Musevilerle birlikte
diplomatlar aşağı iniyorlar. Bu hikâyeleri sadece 2 fotoğrafla geçiştirmektense
canlandırmayı seçtik. 14 tane canlandırma var filmin içinde.
Araştırma döneminde Bahçeşehir Üniversitesi’nin rolü ne oldu?
Yael Habif- Bahçeşehir Üniversitesi’nin hali hazırda kurmuş olduğu uluslararası
bağlantıları ve doğası gereği olan güvenirliği sayesinde dünyanın en büyük
soykırım müzeleri ve tarihçileri ile temasa geçtik, oralarda araştırma yapıp
danışmanlık aldık. Araştırma ekiplerimiz ile Fransa, İsrail, Almanya, Amerika ve
Türk Dışişleri arşivlerinde milyonlarca belgenin içerisinden Türkiye’nin o
dönemdeki hikâyesini araştırdık. Gerek yazılı ve görsel belgelerin araştırılıp
ortaya çıkarılması, gerek dönem tanıklarının izini sürüp, 6’sı halen Türkiye’de,
20’si ise Fransa’da yaşayan toplam 26 kurtulan ve diplomat çocuklarının sözlü
tanıklıkları ile uzunca bir araştırma sürecinden geçtik.
Filmin ekip için önemini kısaca özetlemek gerekirse...
Yael Habif- “Türk Pasaportu” ile Türkiye’nin onurla ve gururla bahsedeceği hiç
bilinmeyen bu dönemi dünyaya anlatmak istiyoruz. Din, dil, ırk ayrımı olmadan
Türk diplomatlarının sadece insanlık adına atmış olduğu bu adımı herkesin
biliyor olması bizim için çok önemli.
Projeye kimler destek verdi?
Yael Habif- Bir taraftan Bahçeşehir Üniversitesi İletişim Fakültesi’nin akademik
danışmanlığı, diğer bir taraftan Tekfen Vakfı ve Türk Musevi Cemaati’nin desteği
ve katkılarıyla ortaya anlamlı bir film çıkardık. Ayrıca, Fransa’daki proje
ortağımız, UNESCO’nun 2010 yılında başlatmış olduğu girişimi Alaaddin Projesi
de, filmimizin Avrupa’da ve özellikle Fransa’da tanıtılması konusunda bizlere
çok destek oluyor.
“66 Yıllık Sır Ortaya Çıkıyor”
Filmin tanıtım cümlesinde, “66 yıllık sır ortaya çıkıyor” diyorsunuz...
Yael Habif- Bu, gerçekten çok doğru. Ne dünya ne de Türkiye bu hikâyeleri
bilmiyor, hiç duymamış, öğretilmemiş. Mesela Kudüs’teki Yad Vashem Müzesi’nde
bile, ki bu 8 milyon belgenin üzerinde bir arşivi olan dünyanın en büyük Yahudi
Soykırımı müzesidir, ancak sadece Rodos Başkonsolosu Selahattin Ülkümen’in
hikâyesi biliniyor, diğer Türk diplomatlarımızın aktiviteleri konusunda fazla
bilgileri yok. Yad Vashem ile belge ve bilgi paylaşımı yapma konusunda anlaştık,
onlar bize arşivlerini açtı, biz de onlara elimizdeki belgeleri sunduk.
Bir başka Örnek ise, Amerika’daki Soykırım Müzesi. Orada Steven Spielberg’ün bir
film ve video arşivi bulunmakta. Spielberg, soykırımdan kurtulan 3 bin kadar
kişi ile özel röportaj yapmış, çok önemli bir arşiv oluşturmuş. Ancak Steven
Spielberg Film ve Video Arşivi’nin içinde Türk diplomatlar tarafından kurtarılan
hiç kimse yok. Unutmayın ki bu insanlar artık çok yaşlı, 2. Dünya Savaşı’ndan bu
yana 66 sene geçmiş, yani o dönemde maksimum 30 - 35 yaşında olan birinin şu
anda hayatta olması mümkün. Şu ana dek hiç deneyimlerini anlatmamış kişilerin
izini sürüp tarih kayıtlarına geçecek önemli bir belge oluşturduk.
NİL Kural
Milliyet
18.5.2011
Yerli Schindler’ler Türk Pasaportu’nda
2. Dünya Savaşı sırasında Fransa’da Osmanlı kökenli yüzlerce Museviyi trenlere
bindirip, İstanbul’a getirerek kurtulmalarını sağlayan bir avuç Türk diplomatın
hikâyesini belgesel olarak anlatan “Türk Pasaportu” bu akşam Cannes’da ilk
vizesini alacak. Yönetmeni Burak Arlıel, yapımcısı Güneş Çelikcan ve proje
direktörü Yael Habif, bu macerayı anlattı.
Cannes izleyicisi bugün 64. Cannes Film Festivali’ne paralel bir etkinlik
kapsamında “Türk Pasaportu” adlı hayli etkileyici bir belgesel izleyecek. “Türk
Pasaportu”, 2. Dünya Savaşı sırasında Fransa’da Osmanlı kökenli yüzlerce
Museviyi trenlere bindirip, İstanbul’a getirerek kurtulmalarını sağlayan bir
avuç Türk diplomatın hikâyesini konu alıyor. 6 yıllık bir çalışmanın ürünü olan
belgesel filmi, yönetmeni Burak Arlıel, yapımcısı Güneş Çelikcan ve proje
direktörü Yael Habif’le Cannes’a doğru yola çıkmadan önce konuştuk.
Projenin fikri ne zaman, nasıl ortaya çıktı?
Güneş Çelikcan- Üniversiteyi Anadolu Üniversitesi’nde okudum. Okulun
yakınlarında, Kurtuluş Savaşı’nın önemli kahramanlarından ve Devlet
Demiryolları’nın kurucusu Behiç Erken’in mezarı var. Sekiz sene önce bu mezarı
keşfettim. Bu konuyu araştırdım ve Erken’in 2. Dünya Savaşı sırasında Yahudileri
kurtarmasıyla ilgili birkaç makale buldum. Bunun bir belgesel olmasını
istiyordum. Filmin yapımcılarından Bahadır Arlıel’le konuştum. O da benim gibi
belgesel olmasını istedi. Araştırmaya başladık. Araştırmaya başlayınca fark
ettik ki bu hikâyede Fransa, Almanya ve Türkiye arasında bir diplomatik trafik
var. Dolayısıyla bu belgelerin bir kısmı Amerika’da, bir kısmı Almanya’da, bir
kısmı İsrail’de bir kısmı da Türkiye’de. Ama Dışişleri’nin belgeleri açması
sonunda binlerce belgeye ve Fransa’da canlı tanıklara ulaştık. Masamızın üzeri
evrak ve belgelerle doldu. Sonra yönetmen arayışına girdik ve uzağa bakmamız
gerekmedi. Burak Arlıel zaten bizimle birlikteydi.
Museviler, diplomatların çabalarıyla trenlere bindirildikten sonra yolculuk
sırasında neler yaşanmış?
Burak Arlıel- İnsanlar vagonlara konuluyor. İçeride bir görevli. Her 300-500
km’de bir durdurulup kim olduklarını anlatıyorlar. Almanlar’dan kaçmak için
Paris’ten yola çıkan bir vagon dolusu Yahudiyi Almanya’dan geçiriyorlar sonuçta.
Hem kurtaranlar, hem de kurtulanlar için çok büyük cesaret. Almanya, Macaristan,
Sırpistan, Romanya, Bulgaristan ve Türkiye şeklinde bir rota izliyorlar. Bu
yaklaşık 10-12 gün sürüyor. Bu yolculuk sırasında yemek, su, tuvalet yok. Yolda
giderlerken, Bulgaristan’da tren rayları bombalanıyor, en arkadaki vagon
patlıyor. Bazen 3-5 km yaya yürümek zorunda kalıyorlar.
Siz yönetmen olarak nasıl bir hazırlık dönemi geçirdiniz?
Burak Arlıel- Önce olayın tanıklarıyla röportajlar yaptık. 28 kişiye yakın.
Diplomatların çocuklarıyla da konuştuk. Bu röportajlar en az 2-2.5 saat
sürüyordu. Mesela geçtiğimiz günlerde kaybettiğimiz Türkiye’nin ilk şehir
planlamacısı Aron Angen’le 4.5 saat sürdü. Mesela Angen’in anlattığı
hikâyelerden biri şu- O dönem orada üniversite öğrencisi. Diyorlar ki, Almanlar
geliyor, Paris’ten uzaklaşmanız lazım. Angen ve onunla toplanmış 100’e yakın
insan, Paris’ten 822 km uzaklıktaki Bordeaux’ya yürüyorlar. Sonra Angen kaçmak
için Paris’e dönüyor ve trenle Türkiye’ye geliyor. Aslında bu insanlar kendi
çocuklarına da torunlarına da bunu fazla anlatmamış. Özellikle kampları yaşamış
olanlar hiç konuşmak istemiyor. Bu insanların anlatımlarını, film tadında olan
canlandırmalarla destekleyerek bir belgesel haline getirdik.
Canlandırma bölümlerinin çekimleri nerelerde yapıldı?
Burak Arlıel- Romanya’da başladık, büyük bir stüdyoda. Burada bir Fransız sokağı
oluşturduk set olarak. 4 gün sürdü bu çekimler. Romanya’da bir sarayın
bahçesinde çekim yaptık. Kamp hikâyeleri için Bükreş’te büyük bir cezaevinde
çekimler yapıldı. Bunların hepsi 20 gün sürdü. Biz ekip olarak 70 kişiydik,
100’e yakın da oyuncuyla çalıştık. Türkiye’de vagonu inşa ettik. İzmir Alsancak
Garı’nda çekim yaptık. İzmir’den Adana Pozantı’ya kadar 20 gün Türkiye’de çekim
yaptık. İstanbul Erkek Lisesi’nde de Paris’teki Türkiye konsolosluğunu
canlandırmalarını çektik.
Canlandırma çekmeye ne zaman karar verdiniz?
Burak Arlıel- Daha projenin başındayken aklımıza gelen ilk fikirdi
canlandırmalar. Bu insanların başına gelen şeyleri fotoğraflarla veya
görsellerle anlatmak mümkün değil. Şöyle bir hikâye var- Muhtar Kent’in babası
Necdet Kent, Marsilya’dayken 81 tane Türk Musevisinin yük vagonlarının içine
doldurulduğunu ve o vagonun kampa doğru yol almak üzere olduğunu öğreniyor.
İstasyona gelip, orada yetkililere insanları aşağı indirmelerini söylüyorlar.
Tabii böyle bir emir Almanlar için geçersiz olduğu için karşı geliyorlar. Bunun
üzerine diplomatlar da biniyorlar yük vagonuna. Bu, diplomatik bir skandal
olacağı için 3-5 istasyon sonra tren durduruluyor ve Musevilerle birlikte
diplomatlar aşağı iniyorlar. Bu hikâyeleri sadece 2 fotoğrafla geçiştirmektense
canlandırmayı seçtik. 14 tane canlandırma var filmin içinde.
Araştırma döneminde Bahçeşehir Üniversitesi’nin rolü ne oldu?
Yael Habif- Bahçeşehir Üniversitesi’nin hali hazırda kurmuş olduğu uluslararası
bağlantıları ve doğası gereği olan güvenirliği sayesinde dünyanın en büyük
soykırım müzeleri ve tarihçileri ile temasa geçtik, oralarda araştırma yapıp
danışmanlık aldık. Araştırma ekiplerimiz ile Fransa, İsrail, Almanya, Amerika ve
Türk Dışişleri arşivlerinde milyonlarca belgenin içerisinden Türkiye’nin o
dönemdeki hikâyesini araştırdık. Gerek yazılı ve görsel belgelerin araştırılıp
ortaya çıkarılması, gerek dönem tanıklarının izini sürüp, 6’sı halen Türkiye’de,
20’si ise Fransa’da yaşayan toplam 26 kurtulan ve diplomat çocuklarının sözlü
tanıklıkları ile uzunca bir araştırma sürecinden geçtik.
Filmin ekip için önemini kısaca özetlemek gerekirse...
Yael Habif- “Türk Pasaportu” ile Türkiye’nin onurla ve gururla bahsedeceği hiç
bilinmeyen bu dönemi dünyaya anlatmak istiyoruz. Din, dil, ırk ayrımı olmadan
Türk diplomatlarının sadece insanlık adına atmış olduğu bu adımı herkesin
biliyor olması bizim için çok önemli.
Projeye kimler destek verdi?
Yael Habif- Bir taraftan Bahçeşehir Üniversitesi İletişim Fakültesi’nin akademik
danışmanlığı, diğer bir taraftan Tekfen Vakfı ve Türk Musevi Cemaati’nin desteği
ve katkılarıyla ortaya anlamlı bir film çıkardık. Ayrıca, Fransa’daki proje
ortağımız, UNESCO’nun 2010 yılında başlatmış olduğu girişimi Alaaddin Projesi
de, filmimizin Avrupa’da ve özellikle Fransa’da tanıtılması konusunda bizlere
çok destek oluyor.
“66 Yıllık Sır Ortaya Çıkıyor”
Filmin tanıtım cümlesinde, “66 yıllık sır ortaya çıkıyor” diyorsunuz...
Yael Habif- Bu, gerçekten çok doğru. Ne dünya ne de Türkiye bu hikâyeleri
bilmiyor, hiç duymamış, öğretilmemiş. Mesela Kudüs’teki Yad Vashem Müzesi’nde
bile, ki bu 8 milyon belgenin üzerinde bir arşivi olan dünyanın en büyük Yahudi
Soykırımı müzesidir, ancak sadece Rodos Başkonsolosu Selahattin Ülkümen’in
hikâyesi biliniyor, diğer Türk diplomatlarımızın aktiviteleri konusunda fazla
bilgileri yok. Yad Vashem ile belge ve bilgi paylaşımı yapma konusunda anlaştık,
onlar bize arşivlerini açtı, biz de onlara elimizdeki belgeleri sunduk.
Bir başka Örnek ise, Amerika’daki Soykırım Müzesi. Orada Steven Spielberg’ün bir
film ve video arşivi bulunmakta. Spielberg, soykırımdan kurtulan 3 bin kadar
kişi ile özel röportaj yapmış, çok önemli bir arşiv oluşturmuş. Ancak Steven
Spielberg Film ve Video Arşivi’nin içinde Türk diplomatlar tarafından kurtarılan
hiç kimse yok. Unutmayın ki bu insanlar artık çok yaşlı, 2. Dünya Savaşı’ndan bu
yana 66 sene geçmiş, yani o dönemde maksimum 30 - 35 yaşında olan birinin şu
anda hayatta olması mümkün. Şu ana dek hiç deneyimlerini anlatmamış kişilerin
izini sürüp tarih kayıtlarına geçecek önemli bir belge oluşturduk.
NİL Kural
17 Mayıs 2011
sanat.milliyet.com.tr
Production
İNTERFİLM İSTANBUL
Producer
Bahadır Arlıel
Cemal Noyan
Güneş Çelikcan
Director
Burak Arlıel
Project Director
Yael Habif
Production Coordinator
Nikolaus Dimos
Historical Adviser
Naim Güleryüz
Line Producer
George Toader (Iris Film)
Associated Producer
Lawrence Bond
Europe Adviser
Abraham Radkin
Coordinator Turkey
Direnç Kıymaç
Coordinator Israel
Haim Yanarocak
Coordinator USA
Burt Kempner
Sibel Güler
D.O.P Interviews
Burak Yazıcı
D.O.P re-enactments
Şenol Altun
Screenplay
Deniz Yeşilgün
Gökhan Zincir
Musical Adviser
Hasan Saltık
Original Music by
Alpay Göltekin ve Alp Yenier
Soloist
Şevval Sam
Sound design
Osman Tahsin Erol
Editor
Volkan Türkkan
Ali Demir
Art Director
Selçuk Gürışık
Baran Uğurlu
Art Direction
Camelia Tutulan
Costume Designer
Carla Baer
Cast Directors
Sonat Fişek
Fulya Şirin
Gaffer
Kayhan Yılmaz
Marcel Tanase
Key Grip
Çetin Kutval
Cristi Toader
Make up
Özdemir Egemen
Dana Moldoveanu
Production Managers
Claudiu Boboc
Bilge Işıl
First Assistant Director
Damla Ilıcak
Second Assistant Director
Derya Yıldızdoğan
Third Assistant director
Mehmet Fatih Köksoy
Trainee Assistant Director
Alperen Yekeler
Assistant Director
Costache Donici
Daniel Munteanu
Production Assistant
Fatih Yapa
Nejat Akdoğan
Emrah Yapıcıer
Halil Pektaş
Cihan Abdullahoğlu
George Grama
Relu Toeder
George Mandrut
Location Managers
Burak Yıldırım
Eduadr Dafinoiu
Camera Department
Süleyman Deniz Arslan
Salih Dikmen
Alican Zeren
Umut Kebabci
Levend Çağıl
Hakan Bulut
Akın Baygın
Adi Paduretu
Iura Bustıuc
Cornel Popescu
Mircea Maieru
Marian Darie
Video Assist
Şazi Bayraktar
Razvan Stanciu
Iulian Ionita
Electrical Department
Sedat Kılıç
Yunus Kayıran
Erkan Duran
Dan Barsan
Stefan Barsan
Bogdan Barbu
Sorlea Daniel
Art Department
Vahit Yazıcı
Burak Apaydın
Dorukhan Erdoğdu
Ramon Garjanu
Master Props
Aslıhan Türel Caymaz
Florin Toma
Props
Dan Toma
Costume Department
Zelal Cantürk
Safa Demirkan
Hatice Şeker
Florentina Fueriu
Sound Department
Melodika
Recep Demir
Furkan Atlı
Neagu Sorin
Hair & Make-up Department
Mehmet Yunus Köse
Feride Arı
Ceren Güzeldere
Grip Department
Murat Küçükferah
Veysi Balta
Alparslan Can
Umut Öztorun
Selahattin Koç
Erkan Yazgan
Don Moraru
Ionita Viorel Florin
Still Photographer
Cengiz Akduman
Storyboard Artist
Mehmet Lütfi Karaaslan
Backstage
Mihriban Demircan
Dog Trainer
Caftaliu Cosmin
Transportation
Kadir Avar
Yiğit Nakliyat
Dostum Nakliyat
Paul Alexe
Alex Tica
Viorel Dobra
Nicu Gagiu
Costel Grigore
Jianu Virgil
SFX Buftea
George Tudoran
Law Office
Av.Aydın Orhan
Finance Department
Yeşim Yeğen
Gönül Karaca
Office
Esin Biberci
Emine Çakır
Harun Tamar
Interwieved by
Meta Akkus
CAST
Altan Gördüm BEHİÇ ERKİN
EYLEM Demir NECDET Kent
COSMA CONSTANTIN FİKRET ÖZDOĞANCI
GAVRIL PATRU SELAHATTİN ÜLKÜMEN
CLAUDIU GHEORGHE TURKISH DIPLOMAT
Soner Akçay TURKISH DIPLOMAT
DOĞUKAN Polat LAZARE RUSSO
ZAHARIA GABRIEL ALBERT SAUL
BOTIS MARILENA ALBERT SAUL’S MOTHER
CURCA LLIE ALEXANDRU ALBERT SAUL’S FRIEND
ÇAĞLA Çakar MIREILLE FRANSMAN
SENEM KALENDER MIREILLE FRANSMAN’S MOTHER
RENAN GÖKSAL BELLA LUSTYK
KARYA Filiz MARCELLE ARDITTI
İLAYDA Kılıç CLAIRE ARDITTI
Batur BELİRDİ NESIM ARDITTI
CATALIN RONCESCU IZI KASTARYANO
CEYDA Çınar BELLA LUSTYK’S MOTHER
MRRIUS TOMECU BELLA LUSTYK’S FATHER
NİHAN DEMİRGÖREN ARDITTI’S MOTHER
OLGA GAVRIL IZI KASTARYANO’S MOTHER
POPESCY ROBERT ALEX IZI KASTARYANO’S FATHER
HİCRAN Demir YOUNG MOTHER
SEMRA Dinçer FRENCH WOMAN
MAXIM DONICI LITTLE BOY IN THE TRAIN
ANDEEA OTILLA BUTIAC LITTLE GIRL
VLANCU MARIUS SHOP OWNER
EYLEM SERVER ÜNÜVAR TURKISH OFFICER
KORHAN OKAY TURKISH OFFICER
MITEL FLORIN GERMAN GENERAL
CLODEANU MIHAI GERMAN GENERAL
MITEA PUIU GERMAN GENERAL
GRIGORE GHEORHE GESTAPO
TAHSİN NUROĞLU
Can Ersoy HIGH RANK GERMAN SOLDIER
ALEYNA İleri
ANTHONY MC KINLEY
AZMİ TÜRETKEN
AZRA Akın
BERRİN Bıçak
Cem DÜZGÜN
DEMET BUDUN
ENGİN KUDUĞ
ESİLA Umut
MEHMET ETKIYAR
MURAT Yaman
Okan ERGÜZER
Tunç Demir
AHMET Gün
AHMET YENİCİ
ARDA Işık
ARZU Şahin
AYAZ Tırpancı
BERKANT TUNAL
BERKAY ERGENE
BEYZA DAMLA Özdemir
BİROL HAKAN
CEMİL CİVAN
Cengiz KOCABAŞ
Derya Altıok
Dilek Işık
Duygu DERGİN
Duygu KURUBAŞ
Ece Güneş
Ege TOLON
EGEMEN DÜZENLİOĞLU
ENES KARLIDAĞ
ENGİN Özcan
Erdem Avşar
Erhan Pehlivan
Ertan SAĞDIÇ
ETHEM Çimen
FEVZİYE CİVAN
FATİH MEHMET KÖKSOY
Filiz TOLON
FULYA Şirin
GİZEM Yıldırım
GÖKCEN ERPAY
Gülay DÜZENLİOĞLU
Güneş Çağlar
Güral Gür
HASAN TANES
HÜSEYİN EZGİ Taşkın
İLKNUR POLATOĞLU
İZZET ÇAKMAK
JANSET ÇALIŞ
KAAN KEREM DERGİN
KORHAN Yılmazer
LÜTFİYE Özgen
MEHMET POLATOĞLU
Mert KUTLU
MERVE GAMURLAR
Merter ÖZDOĞANOĞLU
Mustafa EVECAN
NAİM KIRBİÇ
NİLÜFER DERGİN
Oktay ÖZTOPRAK
NURİYE Kaplan
Onur DUMRUK
PAPATYA ÜSTÜN
SAFFET Babacan
SELAHATTİN DÜZENLİOĞLU
SELAY Ardıç
SELDA Kılıç
SEMİH YARICI
SERHAT KARAKUŞOĞLU
SEZAİ SİVRİER
SİNAN DENİZ
TÜLİN BODUR
ÜMİT ELİBOL
UĞUR DEMİRYEGE
VOLKAN Yıldırım
Yiğit DÜZENLİOĞLU
ZAFER Çağlar
ZAFER Kabadayı
ZEKİ KIZILIŞIK
ADNAN Fidan
AHMET KABACILIOĞLU
AKİDE Ersoy
Alp Gürer
ANIL AYGIN
ARDA Boyacı
ARDA SEVGÜL
ARZU Tırpancı
Atilla Şahin
AYNUR SAN
AZİZE Kurt
BARIŞ Gezer
BATUHAN Kurt
Berke KÜÇÜKLER
BİRGÜL OK
CEMİLE KOCABAŞ
Cengiz Çakır
ÇAĞATAY Aksoy
Çağlar Aksoy
DAMLA Çankaya
DEMET Aydemir
DEMET Yılmaz
Emre Yılmaz
Ergin Özbay
ESMA Yılmaz
EYLÜL BELET
FATMA YALNIZ
FATMA NUR Çetin
FERİHA KARAKUŞ
FİKRET Atılgan
GAMZE AYGIN
Gökhan Taşkıran
GOZDE ÖNDAĞ
GÜLSÜM Yıldırım
GÜLŞAH BULDAN
Güner Ceylan
GÜRAY ASPİR
HATİCE TANDOĞDU
HAYRİ Çolak
Ilgaz Şahin
İSMAİL BULDAN
İSMAİL BULU
KAAN TATLICA
KADİR Sönmez
KADİRCAN Ersoy
KARYA ŞEKER
KERİM Öztürk
LEYLA SMİTHZ
MEHMET İnce
MELİKE SİVRİER
MELİS Yılmaz
MESUT Şener
Metin OK
MUAMMER Doğan
Mustafa Ersoy
NAKİYE BAHÇİVANLAR
NAZAN ÖZGÜMÜŞLER
Nazlı BAYRAKLI
NECLA SİVRİER
NERMİN BÜYÜKASLAN
NERMİN Maden
NESRİN Akar
NEVİN BAŞKURT
NEVZAT Alkan
Onur Ergün
NURSEL Aksu
Onur OK
Ozan TATLICA
SAADET Özdemir
ÖYKÜ Yılmaz
Seçil YALNIZ
SELMA Şener
SEMA Ersoy
SEMA ÖZTOPRAK
SEZAİ SİVRİER
SIDIKA Güneş
SÜLEYMAN GÜMÜŞLER
ŞAHİKA Şahin
ŞAKİR BULDAN
ŞAKİR ÇEVİREN
TUGAY Dinçer
Turgay Baltacı
Türkan BULUÇ
UĞUR Ergin
UĞUR Uz
UĞUR Ülger
ÜMRAN ÇALIŞ
YADE SELAY KÜÇÜKLER
YELİZ BELET
YELİZ SEVGÜLÜ
YEŞİM DALBEYİ
Yiğit DALBEYİ
Yurdagül Aksoy
CRISTIAN SUVAGAU
POPESCU ALEX
CATALIN PRICOB
NICOLAE NASTASE
CHIRAN DANIEL
GABRIEL CARBUNARU
VASILE CHIRIAC
ALBU CRISTINA
The Turkish Passport tells the story of diplomats posted to Turkish Embassies
and Consulates in several European countries, who saved numerous Jews during the
Second World War.
Whether they pulled them out of camps or took them off trains that were taking
them to concentration camps, the diplomats, in the end, ensured that the Jews,
who were Turkish citizens, could return to Turkey and thus be saved. Based on
the testimonies of eye witnesses, who traveled to Istanbul to find safety, the
Turkish Passport also uses written historical documents and archive footage to
tell this story of rescue and bring to light the events of the time.
The diplomats didn’t only save the lives of Turkish Jews. They also rescued
foreign Jews condemned to a certain death by giving them Turkish Passports. In
this dark period of history, their actions lit the candle of hope and allowed
these people to travel to Turkey, where they found light.
Through interviews conducted with surviving Jews who had boarded the trains
traveling from France to Turkey, and talks with the diplomats and their families
who saved their lives, the film demonstrates that “as long as good people are
ready to act, evil cannot overcome.”
Kaynak
interfilmistanbul.com.tr/
Türk Pasaportu” belgeselinin yönetmeni Burak Arlıel, yapımcıları Bahadır Arlıel
ve Güneş Çelikcan Hayat + stüdyosunda…
Hayat +, 18.30’da TRT Haber’de…